8 Aralık 2010 Çarşamba

Dalgaların İçinde Kaybolmaya Hazır mısınız?

Kış vakti ne dalgası, ne kaybolması demeyin.. Karadeniz`de kışın üzerinize giyeceğiniz basit bir wetsuit ile sörf tahtanız elinizde havalı havalı sörf yapabilirsiniz. Sörfün ülkemizde yayılması için büyük çaba harcayan insanlardan biri olan Ufuk Akıncı`yı anlatmak istedim. Ufuk Akıncı Karadeniz` in karanlık ve hırçın dalgalarında büyüyen, yetenekli genç bir insan. Onu bizden farklı kılansa, Türkiye`de dalga sörfünü yaymak, kendi atölyesinde sörf tahtası yapmak ve yakın zamanda bir Sörf Köyü kurmak üzere olması..Ufuk`un sörf macerasını ve hayallerini uzun uzun konuştuk..

 Kendinden ve sörfe ne zaman ilgi duyduğundan bahseder misin?
 1981 yılının Haziran ayında İstanbul’da dünyaya geldim. Çocukluğumdan beri çok hareketli biriydim. Karşıma çıkan her sporu deneme arzusu içinde, sportif açıdan başarılı bir gelişim gösterdim. Ama, o çağlardan beri içimde saklı bir hayal vardı. Onu sadece televizyonda Cuma akşamları TRT 3’te NBA yayınından önce gösterirlerdi. Abilerin masmavi dalgaların üzerinde ve içinde, bir o yana bir bu yana gittikleri spor, yaşam biçimi, özgürlüğün somut yansıması…
1991 yılında Anadolu Liseleri sınavlarına girdim. Sınavdan çıkmış, bisikletimi sürerken sınavın iptal edildiğini, bir alçağın soruları çaldığını söylediler ve yıkıldım. İkinci sınavda Kocaeli Oruçreis Anadolu Lisesini kazandım.
1999 senesinde, Spor akademisi veya Güzel Sanatlar bölümleri için çok hevesliyken, annemin “sen zaten başka bölüm kazanamazsın” demesi üzerine, o akşam üniversite sınavına hazır olduğumu anladım.
Sınavdan önceki geceydi. Sınavın iptal edildiğini babamın alaylı kelamlarıyla öğrendim ve hayatımda ilk defa sinirlendim. Birisi yine soruları çalmıştı (Ben 8 sene önceki aynı alçağın yaptığından şüpheleniyorum). Ertelenen sınavda Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Ekonometri Bölümünü kazandım. Dört buçuk senede mezun oldum. Son iki yaz tatilimde ve son senemin hemen hemen tamamında Ata Yatırım Menkul Kıymetler’de, önce seans odası, şube genel, muhasebe ve sonra araştırma bölümünde Baş Ekonomist Altuğ Karamenderes’in yanında stajyer olarak ücretsiz çalıştım. Mezun olduğumda zaten bir buçuk senelik iş tecrübem olmuştu. Hatta Türkiye`de 2002 seçimleri için ekonomik modelli ilk raporu hazırlayan kişi bile olmuştum.

Fotograf : Aytekin UZAR

Erzurum’da 6 ay kısa dönem askerliğin ardından 6 ay hiçbir şey yapmadım (rehabilitasyon). 2005 yılında İngilizce öğrenmek, biraz da hayallerimin ilkini gerçekleştirmek adına Avustralya’ya uçtum. Muhteşem bir kişilik gelişim süreci… O güne kadar sualtı rugby`si dahil birçok spor denemiş biri olarak, küçüklüğümde hayalini kurduğum dalga sörfünün merkezindeydim ve sonunda sörfü deneme şansı buldum. İlk tahtamı kiraladım ve Karadeniz’de doğup büyümenin verdiği dalgaları iyi tanıma becerimle ilk dalgamı hemen yakalayıp, tahta üstünde hemen ayaklanma becerisi sergiledim. Sonrasında kıtanın kıyılarını arşınlarken dikkatimi dalgaların tanıdıklığı ve insanların enerjisi çekti. Böylelikle grafiğini kendi kendime çizdiğim sörf tahtamı da alıp Türkiye’ ye döndüm.
Huzursuzluk an be an artıyordu. İşten ayrılıp sorunun kökenine inme düşüncesiyle, kendimi dinlemek adına, bir bisiklet seyahati gerçekleştirdikten sonra sörf sporunu Türkiye’de yaymak ve insanlara bu heyecanı yaşatmak için bir adım atmam gerektiğine karar verip, mevcudiyeti bulunmayan bir olguyu yaratma düşüncesiyle araştırmalarıma başladım.

Fotograf : Aytekin UZAR

İlk sörf tahtamı imal etmem 10 ayımı aldı. İnsanlara bu sporu öğretebilmem için sörf tahtaları gerekiyordu ve bunu sağlamak zorundaydım. Tahtalar ardı ardına oluşmaya başladı. Ders verme fikri beni bu işi profesyonel olarak bilgi almam gerektiği konusunda ikna etti ve dünyanın birçok yerine hayat hikayemi, hayallerimi anlatan bir e-mail gönderdim.
 Ve Güney Afrika Cape Town’dan Kahuna Surfing Academy bana resmi olarak sponsorluk vererek beni G. Afrika’ya davet etti. Bu sayede kısıtlı bütçem ile sörf eğitmenliği sertifikası almakla kalmamış, Güney Afrika’nın sörf federasyon başkan yardımcısının yanı sıra birçok profesyonel sörfçü ve sörf tahtası yapımcısıyla da tanışma imkanı yakalamış oldum.
Şu an dalga sörfüne karşı hızla gelişen ilgiyi ve insanlar ile iletişime geçtikçe oluşan popülasyonu hayretler içinde izlemekte ve bu yönde çeşitli şehirlerde buluşma toplantıları gerçekleştirmekteyim. Gerçekleştirdiğim toplantılarda karşılaştığım ilgi ve enerji çok yüksek ve oldukça motive edici. Bu toplantılar, temellerini oluşturduğum ve yakın zamanda kuracağım Türkiye Dalga Sörfü Kulübü ile Türkiye’deki sörfçüleri bir araya getirebileceğimi, sadece hayali kurulan organizasyonları kolayca gerçekleştireceğimi hissettirdi bana.
Dolayısıyla,  şimdi bütün enerjimi bu sporun Türkiye’de oluşabilmesi hayalim için odaklamış bulunmaktayım.


Peki board yapımına seni yaklaştıran şey neydi?
            
Bord yapımına beni ilk yaklaştıran unsur Austuralya’dan getirdiğim tahtanın profesyonel bir shortboard olmasıydı. Daha sörf yapamıyordum ve çok zor bir tahtayla bu işe başlamak gibi bir hata yaptım. Bu sebepten kendimi geliştirmek için Karadeniz`in düşük tuzluluk oranına göre bir tahta almalıyım düşüncesi ve sörf yaparken hissettiklerimi başkaları ile de paylaşabilme düşüncesi tahtaların ardı ardına şekillenmelerine sebep oldu.

 Nerelerde sörf yaptın?
            
Austuralya`da küçük denemeleri sayarsak orda ve sonrasında Karadeniz bölgesinde Kerpe`den , İğne Ada`ya kadar hemen hemen heryerde. Caddebostan sahilde, Antalya`da ve sponsorluk sayesinde Güney Afrika` da.
  
En etkilendiğin yer neresi oldu?
            
Açıkçası en etkilendiğim yer şu an yaşadığım yer Kerpe benim için. Zaten burada o kadar etkilenmeseydim çoktan yurt dışında hayatıma shaper olarak çok güzel bir sahilin ve dalgaların kenarında geçiriyor olurdum .

  
Sörfü diğer sporlardan ayıran şey ne, sence niye bir hayat felsefesi haline gelmiş?
            
Bence Sörfü diğer sporlardan sadece bakış açınız ayırabilir. Eğer spor olarak görür ve sörf sporunda sporcu olmak istiyorum derseniz, inanın karşınızda oldukça zor bir spor bulacaksınız. Ama beni ona bağlayan ki bu da sörfü spor olarak değerlendirmeme imkan tanımayan yanı, doğayla olan bütünlük hissi. Doğanın oluşturduğu bir enerjinin artık son bulacağı kıyı seridinin hemen açığında o enerji ile bütünleşmek, kanımca insana içinde yaşadığımız olağanüstü gezegenin bir parçası olduğumuzu ve onu yok etmeden, uyum içinde hareket ettiğimizde bize daha önce hiç yaşamadığımız kadar güzel hisler yaşatacağını gösteriyor. Bunun  bir hayat felsefesi haline gelmesi de pek şaşırtıcı değil bence çünkü zaten hayatın kendisi bu.

Şu an ne gibi çalışmalar yapıyorsun? 

    Şu an halen daha Kerpe’de yaşıyorum ve elimden geldiğince gelen arkadaşlara sörf eğitimi veriyorum. Yakın zamanda Çok şanslıyım ki yine bir sörf sevdalısı ortağım Tolga ile tanışma şansı yakaladım ve onunla birlikte bir güç oluşturup Türkiye ve tabi ki sörf sporu için çok yenilikçi projelere imza atmaya çok yakınız. Bu projelerin hayata geçmesi durumunda belki Dünya’da dahi az rastlayabileceğiniz bir konsept ile insanları bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Artık çalışmalar sonuçlandığında bir daha bu ortamda yaptıklarımızı anlatma şansı buluruz umarım.


Türkiye’de sörf eğitmenliği için sertifikası olan tek kişisin? Bununla ilgili bir okul açma fikrin var mı?
            
Bu yaz için güncel projelerin hayata geçmesi zor gözüküyor ama zaten ders verebilme hakkım olduğundan isteyen herkes gelip sörf dersi alabilir bizden. Öğretmenlik için eğitimini cankurtaranlık eğitimiyle birlikte Güney Afrika`da oldukça profesyonel insanlardan aldım ve bu sebepten içlerinde herhangi bir korku olmadan gelip dalgaların keyfini çıkarabilir insanlar.
            
Yakın zamanda açılacak olan web sitemizde bu bilgilerle ilgili detaylara ilgilenen arkadaşlar ulaşabilirler. Websitesi www.danubesurfboards.com çatısı altında oluşacak klüp ortamında ise çeşitli aktiviteler turlar düzenleyerek insanların bu hayat tarzını tanımaları ve aktif olarak sörf yapan insanları bir araya getirmeyi planlıyoruz.Web sitesinde yayınlanan bilgiler sayesinde artık insanlar sörf hakkında daha geniş bilgiye kolayca ulaşıp kendilerini geliştirebilecekler. Bu sayede de  herhangi biryerde sörf yapmak için kendilerini güvende ve hazır hissedebilecekler diye düşünüyoru.

Bayanların bu spora olan yakınlığını nerde görüyorsun?
            
Türkiye’ de şu an için bayanların ilgisi oldukça yüksek ve benim düşüncem bayanların denge konusunda başlangıç aşamasında erkeklerden daha iyi performans gösterdiği de bir gerçek. 

Kaç kişi Danube sörf tahtalarını kullanıyor?

 Şuana kadar DANUBE sörf tahtası kullanan 4 sörfçü var(ben Hariç). Ama gelen siparişleri de sayarsak sayı yakın zamanda 7 olacak.

 Senden sörf tahtası almak isteyenler ne yapmalı?

Web sitesi üzerinden insanların her konuda bize ulaşmaları mümkün. Bordlar için standart modeller dışında özel yapım bordlar için de bir sipariş formu bulacaklar. Böylelikle hayallerindeki sörf tahtasına en kısa zamanda kavuşabilecekler.

Ufuk Akıncı`ya ulaşabileceğiniz adresler:

facebook/surfartclub

14 Haziran 2010 Pazartesi

LORDS OF DOGTOWN


İzlediğim en iyi kaykay&surf filmi.. Hedge Ledger'i daha hangi karekterde hangi mükemmel rolünü keserken izliyebilirim bilmiyorum. Adam gerçekten müthiş bir oyuncuydu..( Avusturalyalı oluşundan mıdır nedir, süper de sörf yapmış..)Yönetmeni David Fincher olacakken sadece yapımcı olarak katkıda bulunduğu ve Catherine Hardwicke'in (Alacakaranlık (Twilight) ın da yönetmeni olan Catherine) yönetmenliğini yaptığı bu film 2005 yapımı..Film gerçek bir hikayeden alıntı ve ünlü kaykaycılar tony alva, stacy peralta ve jay adams gibi dunyaca unlu kaykaycilarin 1975 yılında, California Venice Beach ten cikip kendi kayis tarzlari ve yasam stilleri ile bu piyasayi sekillendirmelerini anlatıyor. California olur da sörf olmaz mı, o zamanlar lishsiz yaptıkları sörfü ve dahası çömezleri nasıl ve ne şekilde eğittiklerini görmelisiniz. Tabii ki localizm de cabası..


Hedge Ledger , Zephry marka boardlarını sattığı dükkanın sahibi, ünlü Z Boys'un kurucusu, eski sörfçü ve kaykaycı, agresif, hırslı ve yağsız gözlü Skip'i canlandırıyor, filmde tanıdık isim bir tek o değil. In to the Wild filminden tanıdığımız ve kısayısa sevdiğimiz Emile Hırsch da ünlü kaykaycı ve sörfçü Jay Adams rolünde. Bir tanıdık isim de Lost 'tan çıktı aslında, Jay'in evi terkeden babası rolünde Ethan :) Ünlü Kaykaycı Tony Alva rolünde yine süper başarılı Victor Rasuk var. Kilit adam ve sonradan açılan müthiş kaykaycı ise Stacey  Peralta rolündeki John Robinson..


Kaykay tarihinin ikon filmlerinden olan bu filmi merak edenler, internetten indirebilirleri, divxplanet'ta Türkçe altyazı da yüklenmiş. Soundtrack'ini indirdim, o da gayet süper..Sörf çantasındaçalınacak diye de not düştüm..İyi seyirler..







2 Haziran 2010 Çarşamba

Polinezya'dan Sevgiyle...

Bu hikayeyi 94.9 Açık Radyo'da Sörf Çantası'nın 2.bölümünde anlatmak için hazırlamıştık. Türkçe kaynak olarak tüm sörfsever ve meraklılarla paylaşmak bizim için mutluluk verici. Çevirilerdeki destekleri için Arda Kaynak'a teşekkürler.

POLİNEZYA’DAN, SEVGİYLE...



Kaptan Cook’tan Günümüze Sörfün Tarihi

Ben Marcus (çev. Arda Kaynak)


Kaptan Cook’un Pasifik’e üçüncü seferinde, Tahiti’den Kuzey Amerika’ya dönerken ada takımının batı yakasında durduklarında, Discovery ve Resolution isimli gemileri 1778’de Hawai’i’ye kayıtlı ilk Avrupalı ziyaretini gerçekleştirmişlerdir. Çaresizce Kuzey Pasifik’ten Atlantik’e bir geçiş aranan bir senenin ardından Cook gemilerini Hawai’i Adaları’na geri döndürdü; bu sefer Hawai’i’nin Büyük Adası’nda duracaktır. Cook, Kealakekua koyunda, çalınan bir botun geri verilmesi için yüce şefi kaçırmaya çalışırken Hawaililer tarafından öldürülmüştür.

Teğmen James King Discovery’nin başına geçmiş ve Cook’un yarım kalan güncesini tamamlama görevini de üstlenmiştir. Cook’un 1779’daki ölümünün ardından, Discovery ve Resolution İngiltere’ye dönmeden önce Tğm. King, Büyük Ada’daki Kona sahilinin Kealakekua koyundaki yerliler tarafından yapılan sörfün tanımlanmasına iki tam sayfa ayırmıştır. Aşağıdaki yazısı sörf hakkındaki ilk yazılı tanımıdır:

“En yaygın eğlence büyük dalgalar olduğunda, suyun üzerinde yapılanı. Bazen 20 ya da 30 kişi kendi en ve boylarındaki oval tahta parçasının üzerine yatıp sörf yapıyorlar. Tahtanın üzerinde bacaklarını kapalı tutuyor; kollarıyla da yön veriyorlar. En büyük dalganın gelmesini bekliyor, dalganın üzerinde kalmak için kollarıyla kendilerini ileri itiyorlar. Sonrasında dalga onları müthiş bir hızla ileri itiyor. Marifet, tahtayı sürekli yönünü değiştiren dalganın üzerinde aynı doğrultuda gidecek şekilde tutabilmekte. Dalganın kırılmasından dolayı alaşağı olmadan önce dalga onları kayalara doğru götürürse çok seviniyorlar. İlk gördüğümde bu son derece tehlikeli çabanın mümkün olabileceğine inanmamıştım ancak bazıları bunu başarabiliyorlar. Ancak kayalara ya da sahile çok yaklaşırlarsa tahtadan atlayıp suya dalıyorlar; tahta ise dalganın gücüyle metrelerce sürükleniyor. Sörf yapanların büyük bir çoğunluğu dalganın kırılması esnasında alaşağı oluyor ya da dalarak dalganın gücünden korunuyorlar. Bu hareketleriyle bu adamlar için neredeyse hem karada hem de denizde hareket eden canlılar denebilir. Kadınlar gemimize kadar yüzüp, daha sonra dönerek günün yarısını suda geçirebiliyorlar. Bu faaliyetler bir yetenek testi olarak değil de sadece eğlence olarak yapılıyor. Nazik bir dalganın üzerinde kaymak bana da çok eğlenceli görünüyor; en azından onlar bunu yaparken çok mutlu görünüyorlar.”

Böylece, Discovery’nin kaptanı Teğmen James King, 1779’da bir Avrupalı tarafından yazılan ilk sörf tanımını geminin kayıtlarına geçiriyordu.



‘Kralların Sporu’ – Kadim Bir Hawai’i Geleneği...

1779’da yatarak ya da ayakta sörf yapmak Hawai’i kültürünün temel öğelerinden biriydi. Sörf toplumun din ve mitlerine, modern Birleşik Devletler için beyzbolun işlediği derecede işlemişti. Şefler kendi meşruiyetlerini sörf yetkinlikleriyle sağlamlaştırıyor, sıradan kişiler ise okyanustaki yetenekleri sayesinde ünlü olabiliyorlardı. Antrapologlar Polinezya kültüründe dalga sörfünün ve sörf tahtası yapımının kökenleri ve gelişimi hakkında sadece tahminde bulunabilirler çünkü Polinezyalıların göçleri ve tarihleri hakkında net bilgilere sahip değiliz. M.Ö. 2000 civarında Aysa’dan Doğu Pasifik’e göçler başladı. Bu süreçte Polinezyalı’lar da güneyde Aotearoa (Yeni Zelanda); batıda Tonga ve Samoa; doğuda ise Tahiti ve Marquesas arasında kalan büyük üçgenin içine yerleştiler.



Nüfusun itici ve uzak ufukların çekici gücü ile geniş bölgelere göç etmeye başlayan Polinezyalılar Hawai’i adalarına M.S. 4. yüzyılda yerleşmeye başladılar. Hawai’i’ye gelenler arasında özellikle Tahiti ve Marquesas göçmenleri beraberlerinde engin bir okyanus bilgi ve sevgisi getiren istisnai deniz insanlarıydı. Paipo tahtasının üzerinde yapılan sörf de bu toplulukların beraberlerinde getirdikleri kültürlerinin bir parçasıydı. Uzun tahtalar üzerinde sörf yapılması Hawai’i’de icat edilmemişse de kesinlikle orada kusursuz hale gelmiştir.

Kaptan Cook Hawai’i’ye ulaştığında sörf yüzyıllardır gelen bir derinlikle Hawai’i kültür ve efsanelerine yerleşmiş durumdaydı. Efsanevi sörf hikayeleri yüzünden yer isimleri bile değişmişti. Kahuna’lar büyük dalgalara meydan okyan sörfçüleri cesaretlendirmek amacıyla, yeni sörf tahtalarını vaftiz eden özel ilahiler söylerlerdi. Haole gelene kadar Hawai’i’nin yazılı bir dili olmamıştır; genealoji ve tarihleri ancak şarkı ve ilahilerde hatırlanmaktadır. Sörf tahtası üzerinde başlayan ve biten âşk hikâyeleri, tehlikeye atılan hayatlar ve şeflerin destansı okyanus maceraları üzerine pek çok efsanevi hikâye vardır.


Cook’un tayfasıyla karşılaşmadan önce Hawai’i aşağı yukarı her şeyi kapsayan kapu yasası ile yönetiliyordu: yemek nerede yenir; gıda nasıl üretilir; havadurumu nasıl öngörülür; kano nasıl yapılır; sörf tahtası nasıl yapılır; sörf ne zaman iyi olur ya da tanrılar bunun için nasıl ikna edilir. Hawai’i halkı belirgin bir ayrımla soylu ve sıradan olarak sınıflara ayrımıştı ve bu tabular sörf alanlarında da uygulanıyordu: Sıradan halk için ve ali’i için resif ve kumsallar. Halk 12 feet uzunluğunda paipo ve alaia tahtalarını kullanırken, ali’i 24 feet uzunluğundaki olo tahtaları ile sörf yapardı.


Kaua’i ve Kamehameha I’in yönetici şefi Kaumuali’i de dahil olmak üzere, Hawai’i’nin pek çok meşhur şefi sörf kabiliyetleri ile tanınmıştır. Ali’i kahramanlıklarını büyük dalgalara karşı cesaret ve kabiliyetleri ile kanıtlarlardı. Oahu’nun güney kıyısında bulunan Waikiki’de, bugün Dış Kale olarak bilinen sörf bölgesi Hawai’i ahalisi tarafından Kalehuaweke olarak adlandırılmıştı. Bunun sebebi bir Hawaiili’nin kraliyet ailesinden bir kadın ile aynı dalgada sörf yapmasıydı – ki bı büyük bir tabuya karşı gelmek demekti. Hayatını kurtarmak amacıyla, onu yatıştırmak için kendi lehua çelenkini vermek zorunda kalmıştı. 




Kaptan Cook ve gemileri 1778 senesinde Hawai’i’ye ulaştıklarında sörf san’atı, sporu ve dini sofistike bir noktaya ulaşmıştı. Ancak Cook ve Tğm. King’in Tahiti ve Hawai’i üzerine anlattıkları eski Polinezya’da bu sporun zirvesidir. Resolution ve Discovery’nin gelişinin ardından spor 150 yıllık bir gerilemenin içine düşmüştür. Avrupalılarla temas Hawai’i için hiç de güzel sonuçlar doğurmadı. Cook ve King’in günlüklerinin yayımlanmasının ardından, Hawai’i haydutlar, maceraperestler, misyonerler ve diğer çıkarcıların Orta Pasifik’teki hedefi konumuna gelmiştir. Haole beraberinde teknoloji, diller ve tanrılar getirmişti, ancak bunun yanında bin yıldan uzun bir süredir evrimleşen bir topluma ahlâksızlık ve hastalıklar da getirmişti. 


18. yy’ın sonunda Haole ve Hawai’i kültürleri hızlı bir çatışma içine girmiş ve 19. yy’ın ilk 20 yılında Hawai’i sonsuza dek değişmiştir. Cook’un Hawaiililer ile temas kurmasından 50 sene sonra, 1819’da, Kamehameha I’in oğlu ve halefi Liholiho topluluk içinde annesi ve diğer soylu kadınlarla beraber oturup yemek yemiştir. Kültürün başından beri erkeklerin kadınlarla yemek yemesi bir tabu olmuştu, ancak Liholiho etkin Haole kültürünün etkisine kapılmıştı. Bir köşe taşı olan tabunun yıkılması Hawai’i’ye eski yasa sisteminin artık takip edilmeyeceği mesajını iletiyordu. Bu durum kapu sistemine karşı ölümcül bir darbeydi.
Kapu sistemi çökerken, buna paralel olarak sörfün Hawai’i kültüründeki ritüel etkisi de yok oluyordu. Artık sıradan biri ölüm ya da lehua çelenkini kaybetme korkusu olmadan soylu biriyle aynı dalgayı kullanabiliyordu. Kapu sisteminin sonu aynı zamanda sörfün temel bir rol oynadığı, tanrı Lono adına kutlamaların yapıldığı Makahiki Festivali’nin de sonunu getirdi. Hawaiililerin eski yollarını terk etmeleri ile beraber Hawai’i kültüre de kaos içine düştü. James D. Houston ve Ben Finney’in Surfing: A History of the Ancient Hawaiian Sport kitabında yazdıkları gibi: “Sörf için, geleneksel dinin kaldırılması sörfün kutsal tarafının da sonuna da işaret ediyordu. Sörf ilahileri, tahta yapım ayinleri, spor tanrıları ve diğer kutsal unsurların ortadan kalkmasıyla beraber, bir zamanların gösterişli sörf sporu kültürel boyutundan yoksun kaldı.”

Hawai’i kültürünün kuyusunun kazılması 1820 senesinde ilk Kalvinist Hıristiyan misyonerlerinin İngiltere’den gelmeleri ve Hawaiilileri çok tanrılılıktan Hz. İsa’nın babası olan gerçek tanrının dinine yöneltmeleri ile beraber hızlandı. Hawai’i şefleri yeni tanrıya bir süre direndiler ancak bir yüzyıl içinde Hıristiyan ahlâk yasası kapu sisteminin yerini aldı.

Kalvinistler Hawaiililerin daha fazla kıyafet giymeleri, okuma yazma öğrenmeleri, daha çok çalışıp daha az eğlenmeleri için ısrar ettiler. Eğlenceyle ilgili kısıtlamalara sörf de dahildi. Hawai’i’yi daha önceden tanıyan kişiler misyonerleri Hawai’i ile ilgili eşsiz ve güzel ne varsa mahvetmekle suçladılar; buna sörf cesaretlerini kırmak da dahildi.

1838 gibi erken bir tarihte, Hawai’i’yi ziyaret eden biri şöyle not düşüyordu:

“Belirli geleneklerde değişiklik oluştu... sörfle ya da sörfsüz yüzmek, dans, güreş, sırık atma, vs. gibi atletik uğraşlardan bahsediyorum. Kalvinizmin özüne aykırı olan tüm oyunlar bastırıldı... Misyonerler gerçekten bu oyunları bastırmakla suçlanabilir mi? Bence bunu reddeceklerdir. Ancak yazılı ve sözlü olarak düşüncelerini belirtiyor ve bu sporların tanrının yasasına aykırı olduğunu söylüyorlar. Şeflerin ve diğerlerinin zihninde cennete karşı gelmenin korkusu oluşuyor. Daha sonra şefler şevkle geleneklerini sömürücülerine göre değiştiriyorlar.”

Misyonerlerin durumunu savunan Hiram Bingham’dan buna karşı sert bir cevap gelmiştir: “Medeniyet ilerlerken, sörf tahtasının kullanımının durdurulması edeplilik, endüstri ve din adına misyonerlerin oynadığı zor bir roldür.”
Misyonerlerin “zor rolleri” şunlardır: edeplilik, endüstri ve din. Misyonerler az kıyafet giymeyi, kumarı ve kadınlarla erkeklerin kumsalda ve denizde yakın münasebetlerini yasaklamıştır. Bu edep ve ahlâk sörfe de uygulanmış ve Hawaiililer spora karşı ilgilerini çok çabuk yitirmişlerdir. Tabiri caizse, bahse girilmeyecek, çıplak kalınmayacak ya da hatunlarla tanışılmayacaksa, eğlence nerdeydi?

Hawai’i kültüründen daha hızlı ölen tek şey Hawaiililerin kendisiydi. Cook sonrası haole akımıyla gelen hastalıklar, alkol ve diğer zehirlerle harab olan Hawai’i nüfusu 1896’da 400-800 binden 40 bin civarına düşmüştü.

Tüm Kalvinist ahlâk saldırısına rağmen, 1800’lerde sörf Hawai’i’den tam olarak silinmemişti. Eskisi kadar rahat ve yaygın olarak yapılamasa da sörf adalarda devam etti. Bazen maceracı misafirler bile bir dalganın üzerine çıkıyor ve sonrasında bundan bahsediyorlardı.

1851’de rahip Henry T. Cheever, Lahaina ve Maui’de sörfü gözlemledi ve Life in the Hawaiian Islands, The Heart of the Pacific As it Was and Is isimli kitabında bundan bahsetti. “Bu kasabanın, kimi zaman okyanusun kayalıkları sertçe dövdüğü güney kısmına gitmek ve sörfçüleri izlemek son derece zevkli. [Sörf sporu] Hawaiililer için son derece heyecan verici ve çekici; bunun yanında o kadar sağlıklı ki sadece medeniyetin onu yoketmesinin uzun sürmesini ümid edebiliyorum.”

Onbeş yıl sonra, Mark Twain Hawai’i Adaları’na yelken açtı ve sörf yapmayı denedi. 1866 tarihli Roughing It isimli kitabının XXXII’nci kısmında bunu şu şekilde tarif etti: “Sörf yapmayı bir kere denedim ancak başarısız oldum. Tahtayı doğru zamanda doğru yerleştirdim ancak tahtayla kendi temasımı atladım. Tahta saniyenin üçte birinde kıyıya savruldu ve ben iki varil su yutmuş şekilde dibi boyladım.” Bir diğer ziyaretçi ise ünlü yazar Jack London'dı. O da Hawaii'ye gelmiş ve eşiyle birlikte sörf yapmayı denemişti.


1800’lerin sonunda Hawai’i Adaları’nda sörf henüz ölmemişti ancak çoğu Hawai’i geleneği gibi o da can çekişiyordu. Avrupa-Hawai’i temasından 125 sene sonra haole neredeyse her şey üzerinde hakimiyet kurmaya çalışıyordu: tanrıları, kültürleri, büyüleri, toprakları ve hayatları. ABD askerleriyle desteklenen bir avuç iş adamı, misyoner ve toprak sahibinin Hawai’i monarşisini yıkma denemelerine karşı, 1893’te, arda kalan 40,000 Hawaiili direnmeyi denediler. Yerel haklarını bağımsız bir Hawai’i olarak korumayıa çalıştılar. Kraliçe Lili’uokalani 1893’te haole kontrolünü krallığından atmayı denediği zaman yakalandı ve hapsedildi. 1898’de ABD Hawai’i’yi topraklarına ekledi.

20 Nisan 2010 Salı

SLATES...


Kelly Slater bir efsane oldu bile..Böyle bir insan yok ki, bu kadar inatçı, bu kadar cool, bu kadar başarılı ve istikrarlı, bu kadar sessiz ve derinden..

1972 yılında Florida’da doğan Slates ( bu onun takma adı) , Coco Beach’de sörfe başladı ve hala da Florida ‘da yaşıyor. İlginç olan, hem İrlanda kanı hem de Suriye kanı taşıyan bir Florida’lı olmasıdır. Öğrendiğimde şaşırmadım çünkü, onda hep bir doğulu havası sezinliyordum, Türk gibi bu adam diyordum, meğerse bize yakın sayılırmış..

Genç yaşlarında az daha polis olacakken, sörf dünyasına girmesiyle hayatı değişir,20 yaşında ilk Dünya Şampiyonluğunu kazanır, Dünya’da ilk defa erkek sörfçüler arasında 20 yaşında Dünya Şampiyonu olmuştur o yıllarda. Ve şimdi sıkı durun!! 36 yaşında da şampiyonluk kürsüsüne çıkmış biri olması onu tapılabilir yapmaktadır. Bir şey daha eklemek zor olmayacak, 2005’de Pasifik Okyanusunun güneyindeki Tahiti`de hakemlerden 2 kere tam puan alabilmeyi başarmış tek sörfçü..


9 kez Dünya Şampiyonu olması, 6.şampiyonluğundan sonra sörfe ara verip Dünyayı gezmesi diğer takdir edilesi özelliklerinden. Uzun yıllardır, Quiksilver onun sponsoru, adına ürünler tasarlanıyor, Slater adında bir ürün serisi kapış kapış gidiyor sörfçüler arasında..bilgisayar oyunu hazırlanıyor ve o artık sörf Dünyasının bir idolü, herkes onu takip ediyor, onun tek isteği şimdilik, 10.kez Dünya Şampiyonu olmak. Geçtiğimiz yıl şampiyonluğu Avusturalyalı rakibi Mick Fanning’e kaptıran Slates, 2010 Dünya Şampiyonasının Avusturalya Bells Beach’deki ikinci etabında kürsüye çıkarak şampiyonlukta iddiasını sürdürdüğünü herkese bir kere daha gösterdi.
12 yaşında bir kızı ve artık geride bıraktığı harika spekülasyonları var.. Dünyanın en güzel kadınlarına sörf öğretmesiyle bir çok magazin dergilerine de haber olmuştu...Cameron Diaz, Pamela Anderson, Giselle Budchen ve niceleri..




O şampiyonluklarından sonra spor dünyasından, hatta aralarında ABD’li bisikletçi Lance Armstrong’un da bulunduğu birçok ünlü isimden tebrik alıyor, ve spor dünyasında sevilen, saygı gösterilen bir yeri var. Bu yıl umarım ki 10. şampiyonluğuna ulaşır..Slater is rock!!!

Videolarına ve kendisiyle ilgili herşeye kişisel sitesi http://www.kellyslater.com/ ‘dan zevkle ulaşabilirsiniz..İyi seyirler!!

17 Nisan 2010 Cumartesi

BlackSeaSurfers Kızları...


Fotoğraftaki insanlar, 28 Mart tarihinde ilk defa Şile'de bir araya geldi ve sörf yaptı.. Blackseasurfers oluşumu bize katılan insanlarla devam ediyor. Kızların sayısı da erkekler kadar çok, torpil geçmemek olmaz şimdi...Gittikçe de çoğalacağı ümidi bizi heyecanlandırıyor.
**soldan sağa; Özge,Mary,Çiğdem,Şelale..( kadrajda olmayan Sevinç ve Dilek'i yazmadan olmaz..) Diğer fotograflar için; http://www.facebook.com/group.php?gid=282922455173&v=photos#!/photo.php?pid=11632819&op=5&o=global&view=global&subj=282922455173&id=699505275

13 Şubat 2010 Cumartesi

Çağla Kubat Özel Röportajı




Çağla Kubat dediğimizde hepimizin aklına Rüzgar sörfü, Alaçatı, Çeşme, güzel, zeki, oyuncu.. gibi kelimeler geliyor. Bu kelimelerin hepsini hakkıyla dolduran da bir hikayesi var .. Hayatında geriye dönüp baktığınızda; gerçekten başarıyı, gerçekten sporu ve yüksek enerjiyi görebiliyorsunuz.. İtalyan Lisesi’ni 1.likle bitirip, 2001 yılında İTÜ’den Makine Mühendisi olarak mezun olmuş. Bunlar olurken de rüzgar sörfünden hiç kopmamış, Şu an Slalom Dünya Bayanlar sıralamasında 5. sırada.. Qusiklver&Roxy, Rozi ve Fenerbahçe Spor Kulubu soponsorları. Türkiye’de ve Yurtdışındaki yarışlarında muhteşem başarılara imza atmış ve Rüzgar Sörfünün ülkemizde yaygınlaştırılması ve kız/erkek tüm gençlerin bu spora başlamasını sağlayan en önemli kişilerden..O ülkemizde rüzgar sörfünün ‘’Pionner’’’ı….


-Spora ve rüzgar sörfüne nasıl başladınız ?

Çocukluğumdan beri, ailemle birlikte her Pazar spor günümüzdü. Birlikte tenis oynar, yüzmeye giderdik. Sporu ailemle birlikte yapardık, her türlü sporu denememe fırsat verdiler. Voleybol, basketbol, tenis, yüzme ve sonunda hayatımın akışını çizecek rüzgar sörfü..

Çeşme’de yazlığımız vardı, ailemle birlikte seyehatlerimizde insanlarla tanışmayı da çok severdik. Bir İspanyol aile ile tanışmamızda, bu aileden Çeşme Alaçatı da rüzgar sörfü yapıldığını öğrendik. Özellikle annem kafasına koydu ve Alaçatı’yı keşfetmeye karar verdik. Alaçatı’nın o zamanlar; şimdiki halinden çok daha güzel olduğunu da ekliyor.

Köye gittiğimizde , orda yaşayanların sörf yapıldığından haberi yoktu, Çeşme’de hiç kimsenin haberi yoktu. Alaçatı’daki sörfü Hery Ness adında bir Alman keşfetmiş.. Alaçatı’da sörf yapılan yeri ararken, bulamayıp geri dönmeye karar vermişler. Yolda kavun satan bir satıcıya rastlamışlar, Çağla ısrar etmiş kavuncuya sormak için.. Sörf var mı? sorusuna,,’’ İleride rengarenk kelebekli insanlar dolaşıyor..’’ demiş..


Bu tabiri çok sevmiş ve ‘’Kavuncunun kelebekleri buldurdu rüzgar sörfünü bana’’ diyor..


-Neden yarışmak ?

Rüzgar sörfünde bir hedefim vardı, ve devam etmek istiyordum. Sörfe başladığımda kızlarda çok fazla yarışan yoktu ve dolayısıyla yarışmaktan başka seçeneğim yoktu. Alman bir antrenör getirttim ve 1 ay antreman yaptım. Olimpiyatlarda hazır olmadan, yeterli antremanı yapmadan katılmak istemedim. Slalom yarışlarında güzel başarılar elde ettim ve gerçekten yarışmanın keyfini böyle aldım. Tüm Rüzgar sörfünün en iyilerinin sıralandığı PWA 2009’da 5.sıradayım..6 tane Türkiye şampiyonluğum bulunuyor. Bu sene Datça’da serbest ve slalom branşlarında sadece bayanlara özel bir yarışma yapılmasını planlıyoruz.




-Dünya şampiyonu kadınların rüzgar sörfündeki yeri ne durumda? Ülkemizde nasıl?

PWA Dünyada bayanlar için 3 bölgede yarışma yapıyor ve hala bayan sayısı çok az. Sürekli aynı kişilerle yarışıyoruz. Slalom Dünya sıralamasında ilk 3 bayanın yaşları 35-40 arasında. Bu tecrübeyle gelişen bir olay. Ne kadar çok bölgede antreman yapar, yarışırsanız daha başarılı oluyorsunuz..Yani dolayısıyla geçen yıl sörf öğrenen birisinin yarışmalara katılması, bizim yarışmalarımızın değerini de düşürüyor.

Ülkemizde kadınların spora bakış açısı, zayıflanılacak zaman ihtiyaç duyulan bir eylem genelde. Bu böyle olmamalı, aslında spor yaşamın bir parçası olmalı, ve sağlıklı, keyifli ve enerji dolu olmanın anahtarı olduğunun farkında değil çoğu kadın.. Geçen yıl Hawaii/Maui’ de yaptığım antremanlarda gördüm ki, bir sürü ücretsiz spor kompleksleri var. Çocuklar, gençler ücretsiz olarak istedikleri dalda antremanlarını yapıp kendilerine bir tutku yaratacak bir spor dalı bulabiliyorlar. Biraz da fırsat verilmesiyle ilgili. Bayanlar spordan uzak kalmamalı…Bazı arkadaşlarım keşke seninle küçük yaşta öğrenseydik diyorlar, ama bu böyle deği,l her yaşta başlanılabilir, hem rüzgar sörfüne hem de spora. Öğrenmenin de keyfini yaşamalılar.

-Özellikle ülkemizdeki kadınların bu spora ilgi duymasının en önemli nedenlerinden birisiniz, ne düşünüyorsunuz?


Özellikle Türkiye’deki kadınların bu spora ilgi duymasının nedenlerinden biri olmak çok hoşuma gidiyor. Örneğin, “Biz bu sporu erkek sporu olarak biliyorduk, sizi görüp bizim de yapabileceğimize inandık” diyen kadınlar oluyor.

-Sörfe başlamak isteyenler nerelere başvurmalılar:

Fenerbahçe ve Galatasaray Kuluplerine başvurabilirler. Tuzla’da, Alaçatı’da başlayabilirler. Öğrenmek için en uygun yer ise Alaçatı..Öğrendikten sonra Dünyada Rüzgar sörfü yapılabilecek bir çok nokta da var. Önümüzdeki yıllarda bir rüzgar sörfü okulu açmayı da planlıyorum.



- Geçen yıl Hawaii'nin Maui adasına gittiniz, orda antrman yapma imkanınız oldu ,orda günler nasıl geçti ve Dalga Sörfü deneme imkanınız da oldu mu?

Ada herşeyiyle mükemmeldi, adadaki herşey sörf üzerine kurulu. Sabahın erken saatlerinde sahil sörfçülerle doluyordu, işleri olanlar sörflerini yaptıktan sonra işlerine gidip akşamüzeri yeniden dalgalara bakıp suya giriyorlardı. Akşam da erkenden uyku...Ben de orda kendimi dalga ile yapılan rüzgar sörfünde geliştirmeyi denedim. Ama çok zordu, ciddi antreman ve güç gerektiriyor. Çoğu kez dalgaların altında kaldım ve sörf ekipmanlarım çok ağır olduğu için çok zorlandım.

Dalga sörfünde stand up paddling denedim ve çok keyif aldım, Türkiye'de de bunun öncüsü olmak istiyorum. Sizin çalışmalarınızı da takip ediyorum ve mutlaka sizlerle birlikte denemek için geleceğim.

26 Ocak 2010 Salı

Happy Stephanie..


Bulaşıcı bir gülümsemeye sahip, Gold Coast kızı Stephanie..1988 doğumlu ve şimdiden 2 ASP dünya şampiyonluğuna sahip. Sörf dünyasına baktığımızda o enerjisi, sevecenliği ve mütevaziliği ile gerçekten kendisine büyük bir hayran kitlesi yaratmış durumda...Kendisine ait bir blog sitesi ve bildiğimiz paylaşım sitelerinde hayran grupları var. Henüz iyi prodüksiyonlu bir sörf filminde de oynamış değil ama yine yinelemekte fayda var, kızlar tarafına sörf dünyasında erkeklere gösterilen önem gösterilmiyor..

Stephanie 2005 yılından beri sörf sahnesinden inmiyor ve herkesi kendisine hayran bırakmaya devam ediyor. 17 yaşındayken Roxy Gold Coast'u kazandıktan sonra, hızını hiç kesmeden yoluna devam etti genç Avusturalyalı sörfçü..2005'den 2008 yılına kadar sayısız yarışmada birinciliklere ulaştı ve halen ASP dünya sıralamasında ilk sıralamayı kimseye kaptırmadan 2010'a girdi. 2008'de bir diğer ünlü sörfçü Layne Beachley'nin emekli olmasından sonra Gilmore Avusturalya bayrağını devir alıp Layne efsanesinin boşluğunu doldurmaya çalıştı..


Stephanie , sörfün insan üzerindeki mutluluk ve pozitif etkisinin bir kanıtı gibi, inanılmaz pozitif bir enerji yayıyor etrafına,,tüm videolarında gülüyor,insanlarla eğleniyor...Kesinlikle sörf yapmaktan ve hayatını buna adamaktan çok mutlu,ve bunu paylaşmaktan da sakınmıyor. Kendisinden büyük 2 ablası var, ve blog sitesinden de takip edebilirsiniz kendisine gerçekten çok destek oluyorlar. Her kız cinsi gibi o da alışverişe ve modaya meraklı, bir de gitar çalmaya..1.78 boyunda ve 67 kilo, regular..sponsorları Rip Curl,Ford,DHD surfboards..Gitar çalmayı çok sevdiği için bir de ünlü Cole Clark guitars da kendisine sponsor olmuş.





Kullandığı boardlar genelde 5'11 ve 6'8 aralığında, favori spotları Greenmount(Avusturalya) ,D'Bah (Avusturalya ) ve Honolua Bay..


Favori söfçüleri ise daha önce burda da bahsettiğimiz Lisa Andersen, Chelsea Hedges, Parko,Mick Fanning, Dayne Reynolds, Julian Wilson ve Tom Curren..


Turlarda 13 zafere ve 2 dünya şampiyonluğuna sahip.. Katıldığı turları bir gün canlı izlemek ve o gülümsemeye yakından tanık olmayı hele hele de Türkiye'de onu görmek çok isterdik..

Blogunu izlemek isteyenler için stephanine gilmore ..

Güzel videoları için de buraya..

10 Ocak 2010 Pazar

BlackSeaSurfers Quiksilver Takımı Ocak ayı Naviga Sayısında...


Naviga çekim ekibi ile birlikte derginin Ocak ayı sayısı için Caddebostan sahilde ufak bir söyleşi yaptık. Naviga, aylık çıkarılan yelken ve deniz turizmi dergisi. Dergide, ilgili konularda makaleler, röportajlar ve etkinlik haberlerine ulaşabiliyorsunuz.

Derginin Ocak ayı sayısı için de bizlerle görüştüler. Röportajlarda yine takımımız,sörf ve amaçlarımız ile ilgili bilgiler verdik. Onlar da amatör ruha verdikleri değer ve ilgileriyle bizi mutlu ettiler..

İlgilenenler için internet sitelerine buradan ulaşılabilinir. İleride bizden haberleri de , etkinlikler bölümlerinde duyuracaklar. Naviga çekim ekibine güzel sohbetleri , keyifli bir çekim ve harika başlık için teşekkür ederiz.

BlackSeaSurfers Quiksilver Team



Hawaii'li Mamala...(Bölüm 1)


Çok uzun değil, daha dün 21. yüzyıl boyunca erkekler, sörf dünyasına hakim olmak ve neredeyse kadınları bu dünyanın dışında tutmak üzerelerdi. Ancak kadınların da bu işin içinde olduklarını başarıları ile kanıtlamaları ile, özellikle Lisa Andersen, Stephanie Gillmore gibi baskın karekterler sayesinde çok şükür ki, yüzyılın sonlarına doğru bu durum değişmeye başladı. Aslında bu duruma karşı çok eskilere bile baktığımızda, sörf hayat tarzının kökleri, eşitliğe dayanmaktadır. Polinezya Bölgesi ve Hawai 'nin mazisinde bir hiyerarşi olmasına rağmen sörf; yalnızca kadın ya da erkeklerin değil aynı zamanda çocukların da ortak noktasıydı.



Sörf'ün aşağı yukarı yadsınamaz 5,000 senelik tarihine baktığımızda, bu sürenin büyük bir kısmının erkek egemenliğinde geçtiğini görürüz. Ancak bu tarihlerde, kadın ve çocukların da bu hayatın içinde yer almaması mevzu bahis olamaz. Bunun içindir ki, modern zamanlardaki kadın sörfçülerin yükselen etkisi yeni bir gelişmeden çok geçmişteki dengeye dönüş olarak görülebilir diyebiliriz.

Şimdi eskiye dönüp, kadın ve erkeklerin hatta çocukların sörf ile bir bütün olmuş yaşam tarzlarına bakalım ;



18.yy sonları ve 19.yy başlarında Hawaii’i de, Avrupalı gezginlerin anlattıkları; sahile doğru küçük sörf tahtalarını süren Hawaii’li erkekler, kadınlar ve çocuklar olduğudur.. En tehlikeli seri dalgaların (swells) vurduğu ya da umumi kullanım için ‘kapu’ (yasaklı) olan sahiller haricinde erkek ve kadınlar sörf sahillerini eşit olarak kullanıyor olduklarını kaynaklardan öğrenebiliyoruz. Tarihçiler Ben Finney ve James Houston kadın sörfçüler hakkında şöyle yazmışlardı: “Erken Hawaii’nin kadın sörfçülerinin büyük bir kısmı yetenekli sörfçüler ve bazen de şampiyonlardı. Sporun erken dönem gravürleri kıvrılan dalgaların üzerindeki sörf tahtalarındaki yarı çıplak adalı kızlarla doludur.”

Bunu belgeleyen Thomas Thrum 1896’da yayınladığı “Hawaii Sörf Sürüşü” isimli makalesinde şöyle diyordu: “Yetenekleri ve bu spora cesaret etmeleriyle arkadaşlarının arasından sıyrılıp şöhrete ulaşanların serüvenleri ile yerel efsaneler bollaşmış ve her iki cins için de aynı derecede müptelalık yaratmıştır; ve -bu entelektüel gelişim günlerinde-, genellikle daha nazik olan cins birinci gelmiştir.”

“Bu eşitlik ve cinsel özgürlüktür,” diye devam eder Finney ve Houston, “spora zevk katmıştır ve popülerliğinin yaygınlaşması için de önemli olmuştur. Hiç şüphe yok ki, o gün kendini sörf modunda hissetmeyen âşık bir Hawai'i'li, kendisini aşk arayışında boşa kürek çekerken bulur; bir erkek ve bir kadının aynı dalgada sörf yapması durumunda, kumsala dönüldüğü zaman geleneğin ağır bir flörte izin verdiği çok iyi bilmektedir. Bir erkek ya da bir kadın dalgaların üzerinde performansını gösterip kur yaptığı ve başarılı olduğu zaman, sörften daha ciddi ilişkilerin ortaya çıktığı da olur.”



Sörf tarihinde bilinen ve kendisi hakkında bazı detaylara ulaşılabilen en eski kadın sörfçü Mamala’dır ve bilgimiz mitolojiye dayanmaktadır.

MAMALA

Sallanan deniz ve Kou’nun koşan denizi vardır,
Yengeç gibi hareket eden deniz Kou.
İçmek için awa’yı ve yemek için yengeci hazırlayın.
Küçük konane tahtası Hono-kau-pu’dadır,
Dostum sörfün zirvesinde.
Bizim için iyi bir sörf vardır..

Honolulu kıyısınca uzanan Waikiki’nin batısındaki Ke-kai-o-Mamala okyanusu, “Honaka’upu’daki muhteşem hindistan cevizi korusunda,” diye yazar Finney ve Houston, “ve Kou’daki en iyi dalgaları sağlayan, şu an Hono-lulu limanı olan yerdir. Burası ismini ünlü bir sörfçü ve ünlü bir O’hau şefi olan Mamala’dan almıştır. O bir kupua (Hawaii mitolojisindeki yarı tanrılar), bir yarı tanrı ya da süper güçleri ile güzel bir kadının, dev bir kertenkelenin ya da büyük bir köpekbalığının şeklini alabilen bir kahramandır.

Efsaneye göre, kendisi de bir kupua olan köpekbalığı adam Ouha ile evlenmişti. Mamala ve Ouha, Kou’daki pürüzsüz konane kayasının üzerinde sık sık awa içer ve konane oynarlardı.

Mamala istisnai bir sörfçüydü. Kou körfezinde rüzgârlar sert estiği ve dalgaların düzensizce olduğu zamanlarda bile, zor denizlerde, kıyıdan uzakta sörf yapmayı severdi. Kumsaldaki insanlar ellerini çırparak ve onun yeteneğini öven tezahuratlarla onu izlerlerdi.


Bir gün, hindistan cevizi korusu şefi Honaka’upu Mamala’nın, karısı olmasını istediğine karar verdi. Doğal olarak, Mamala itaatkâr bir biçimde yeni kocasıyla yaşamak için Ouha’yı terk etti. İtibarını kaybettiğini düşünen Ouha sinirlendi. Önce saldırgan bir yaklaşımla Honaka’upu’yu alaşağı etmeyi denedi ancak buradan kovulmak zorunda kaldı. (Ouha'nin adı yaşadığı adaya verilmişti, bilenler bilir ünlü "LOST" dizisi bu adada çekiliyor..)

Daha sonra, yerli kadınlar, yarı tanrıyı komik duruma düşürerek, Ouha ile dalga geçtiler. Ouha bu onursuzluğu kaldıramadı. Sonuç olarak, insan formunu sonsuza dek terk etti ve Waikiki ile Koko arasındaki sahilin, büyük köpekbalığı tanrısına dönüştü.

Mamala daha sonra Honolulu denizi olarak –Ke-kai-o-Mamala- ve onun üçlü aşk ilişkisi hakkındaki şarkı ile –Honaka’upu’nun Mele’si (şarkı),- anıldı; bir kısmı şöyledir:

Akan sörf dalgalarının zirvesinden,
Gündüzün ve gecenin gözleri unutuldu.
Kou gündüzdür ve bu gece
Gözler Kou’da buluştu.

"Bu ilginç ve bize Hawaii'nin erken dönemlerinden güzel detaylar veren hikaye, Mamala'yı takip eden diğer kadın sörfçüler ve hayatları ile devam edecek. Çevirilerde yardımını esirgemeyen sevgili Arda Kaynak'a çok teşekkürler.''
Çiğdem..

6 Ocak 2010 Çarşamba

WWF Yaşayan bir dünya için..


WWF , tüm dünyada sayısı beş milyonu bulan WWF destekçileriyle birlikte yeryüzünün en değerli yaşam alanlarını ve canlı türlerini koruma mücadelesinin merkezinde yer alan bir kuruluş.. WWF-Türkiye de “yaşayan bir dünya” için 30 yılı aşkın süredir çalışıyor. Hedefleri; insanlığın doğayla uyum içinde olduğu ve gelecek nesillere hepberaber bırakabileceğimiz daha iyi bir “dünya”.


Bizler de Blackseasurfers ekibi olarak WWF'in gönüllü üyeleriyiz. Dalga olmadığı zamanlarda sahildeki çöpleri toplamak bizim için bir adımdır,,ben tek başıma ne yapabilirim diye düşünmeyin. WWF'in çevreyi ve hayvanları korumak adına bir çok aktivitesi bulunuyor. Bu aktivitelere gönüllü olarak katılarak duyarlılığınızı gerçeğe dönüşürebilirsiniz.

WWF kısaca ülkemizde neler yapıyor ve yapmayı hedefliyor biraz bahsetmek istiyorum. İklim değişikliği ile mücadele,Ülkemiz doğasının korunması,Yaşam tarzımızın değişmesi gibi projeler yürütüyorlar. Çevreye,hayvanları korumaya duyarlı herkesin ziyaret etmesi gereken bir siteleri var. WWFTürkiye'nin internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz. Bir Denizkaplumbağası evlat edinebilir, ve nesli tükenmekte olan hayvanların yaşam mücadelelerine katkıda bulunabilirsiniz. Yaşama saygı felsefesini seçmiş herkesin yaptığı gibi, çevreyi koruma bilinciyle Ekoloji,Su tüketimi,Bilinçli Alışveriş ve Enerji tasarrufu konusunda bilinçlenebilirsiniz. WWF Türkiye'yi takip etmek isteyen çevreye duyarlı herkes, WWF'in çağrısına kulak verelim..( facebook adresleri 'ne de ulaşın)

'' WWF-Türkiye Gönüllülerini Arıyor...''

WWF-Türkiye doğa koruma çalışmalarındaki gücünü üyelerinin hem maddi hem manevi desteğinden alır. Bu kapsamda, 2010 yılı ana hedeflerimizden biri daha fazla üyeye ulaşarak daha fazla bilinirlik sağlamak ve gönüllülerimizle bu başarıları paylaşmak.

Bugüne kadar pek çok doğa koruma çalışması gerçekleştirdik. Akyatan’da yumurtalarını çatlatmasını beklediğimiz binlerce yavru deniz kaplumbağasının denize ulaşmasını sağladık. İklim değişikliğiyle mücadele konusunda beş ilde beş yuvarlak masa toplantısı yaptık. Konya Havzasında gerçekleştirdiğimiz damla sulama projemiz ile kuraklığa karşı mücadele başlattık. İstanbul’un su sorununa dikkat çekerek büyük bir farkındalık yarattık, binlerce kişiye ulaştık. Bunlar yüzlerce çalışmalarımızdan sadece bazıları...

Biz artık yaptığımız çalışmaları bize destek verenler ve destek vermek isteyenlerle yüz yüze görüşmek istiyoruz. Onları bu mücadelenin bir parçası kılmak, ele ele verip gezegenin geleceği için birlikte çalışmak...

Çalışmalarımızın, kampanyalarımızın anlatılarak WWF-Türkiye’ye yeni üyelerin kazandırılması konusunda hevesli WWF-Türkiye Gönüllüleri arıyoruz. Bize yardım etmekle kalmayacak, bu işi, bu misyonu sahiplenecek ve ileriye taşıyabilecek doğaseverleri...

Peki bize nasıl yardım edebilirsiniz?

1) İstiklal Caddesi, Kadıköy gibi saha çalışmalarında ekip arkadaşlarınızla birlikte projelerin yüz yüze anlatılmasında ve üye kazanma çalışmalarında...

2) Her haftasonu başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’de açılacak standlarda vakfımızı tanıtıp, ürünlerimizin satışında yardımcı olarak ve yeni üyelerin kazanılmasını sağlayarak.

Herşeyden önce heyecanla beklenen bir çalışmanın parçası olacak, ilerleyen yıllarda gururla “WWF-Türkiye’nin ilk gönüllü üye kazandırma ekibi bizdik” diyecek dinamik, heyecanlı, tutkulu gönüllüler arıyoruz...

WWF-Türkiye Gönüllüleri Üye Kazandırma ekibine katılmak isteyenlerle, 13 Ocak 2010 Çarşamba günü saat 14:00’da WWF-Türkiye İstanbul Ofiste toplanıyoruz.

İlgilenenlerin, 8 Ocak Perşembe gününe kadar bizi aramasını, mail göndermesini rica ediyoruz.

Teşekkürler...

Soru ve başvurular için:

Pınar İman cep: 0530 935 85 73, piman@wwf.org.tr
Arzu Balkuv cep: 0533 768 46 43, abalkuv@wwf.org.tr
WWF-Türkiye İstanbul Ofis: 0212 528 20 30
Yaşayan bir dünya için...