10 Ocak 2010 Pazar

Hawaii'li Mamala...(Bölüm 1)


Çok uzun değil, daha dün 21. yüzyıl boyunca erkekler, sörf dünyasına hakim olmak ve neredeyse kadınları bu dünyanın dışında tutmak üzerelerdi. Ancak kadınların da bu işin içinde olduklarını başarıları ile kanıtlamaları ile, özellikle Lisa Andersen, Stephanie Gillmore gibi baskın karekterler sayesinde çok şükür ki, yüzyılın sonlarına doğru bu durum değişmeye başladı. Aslında bu duruma karşı çok eskilere bile baktığımızda, sörf hayat tarzının kökleri, eşitliğe dayanmaktadır. Polinezya Bölgesi ve Hawai 'nin mazisinde bir hiyerarşi olmasına rağmen sörf; yalnızca kadın ya da erkeklerin değil aynı zamanda çocukların da ortak noktasıydı.



Sörf'ün aşağı yukarı yadsınamaz 5,000 senelik tarihine baktığımızda, bu sürenin büyük bir kısmının erkek egemenliğinde geçtiğini görürüz. Ancak bu tarihlerde, kadın ve çocukların da bu hayatın içinde yer almaması mevzu bahis olamaz. Bunun içindir ki, modern zamanlardaki kadın sörfçülerin yükselen etkisi yeni bir gelişmeden çok geçmişteki dengeye dönüş olarak görülebilir diyebiliriz.

Şimdi eskiye dönüp, kadın ve erkeklerin hatta çocukların sörf ile bir bütün olmuş yaşam tarzlarına bakalım ;



18.yy sonları ve 19.yy başlarında Hawaii’i de, Avrupalı gezginlerin anlattıkları; sahile doğru küçük sörf tahtalarını süren Hawaii’li erkekler, kadınlar ve çocuklar olduğudur.. En tehlikeli seri dalgaların (swells) vurduğu ya da umumi kullanım için ‘kapu’ (yasaklı) olan sahiller haricinde erkek ve kadınlar sörf sahillerini eşit olarak kullanıyor olduklarını kaynaklardan öğrenebiliyoruz. Tarihçiler Ben Finney ve James Houston kadın sörfçüler hakkında şöyle yazmışlardı: “Erken Hawaii’nin kadın sörfçülerinin büyük bir kısmı yetenekli sörfçüler ve bazen de şampiyonlardı. Sporun erken dönem gravürleri kıvrılan dalgaların üzerindeki sörf tahtalarındaki yarı çıplak adalı kızlarla doludur.”

Bunu belgeleyen Thomas Thrum 1896’da yayınladığı “Hawaii Sörf Sürüşü” isimli makalesinde şöyle diyordu: “Yetenekleri ve bu spora cesaret etmeleriyle arkadaşlarının arasından sıyrılıp şöhrete ulaşanların serüvenleri ile yerel efsaneler bollaşmış ve her iki cins için de aynı derecede müptelalık yaratmıştır; ve -bu entelektüel gelişim günlerinde-, genellikle daha nazik olan cins birinci gelmiştir.”

“Bu eşitlik ve cinsel özgürlüktür,” diye devam eder Finney ve Houston, “spora zevk katmıştır ve popülerliğinin yaygınlaşması için de önemli olmuştur. Hiç şüphe yok ki, o gün kendini sörf modunda hissetmeyen âşık bir Hawai'i'li, kendisini aşk arayışında boşa kürek çekerken bulur; bir erkek ve bir kadının aynı dalgada sörf yapması durumunda, kumsala dönüldüğü zaman geleneğin ağır bir flörte izin verdiği çok iyi bilmektedir. Bir erkek ya da bir kadın dalgaların üzerinde performansını gösterip kur yaptığı ve başarılı olduğu zaman, sörften daha ciddi ilişkilerin ortaya çıktığı da olur.”



Sörf tarihinde bilinen ve kendisi hakkında bazı detaylara ulaşılabilen en eski kadın sörfçü Mamala’dır ve bilgimiz mitolojiye dayanmaktadır.

MAMALA

Sallanan deniz ve Kou’nun koşan denizi vardır,
Yengeç gibi hareket eden deniz Kou.
İçmek için awa’yı ve yemek için yengeci hazırlayın.
Küçük konane tahtası Hono-kau-pu’dadır,
Dostum sörfün zirvesinde.
Bizim için iyi bir sörf vardır..

Honolulu kıyısınca uzanan Waikiki’nin batısındaki Ke-kai-o-Mamala okyanusu, “Honaka’upu’daki muhteşem hindistan cevizi korusunda,” diye yazar Finney ve Houston, “ve Kou’daki en iyi dalgaları sağlayan, şu an Hono-lulu limanı olan yerdir. Burası ismini ünlü bir sörfçü ve ünlü bir O’hau şefi olan Mamala’dan almıştır. O bir kupua (Hawaii mitolojisindeki yarı tanrılar), bir yarı tanrı ya da süper güçleri ile güzel bir kadının, dev bir kertenkelenin ya da büyük bir köpekbalığının şeklini alabilen bir kahramandır.

Efsaneye göre, kendisi de bir kupua olan köpekbalığı adam Ouha ile evlenmişti. Mamala ve Ouha, Kou’daki pürüzsüz konane kayasının üzerinde sık sık awa içer ve konane oynarlardı.

Mamala istisnai bir sörfçüydü. Kou körfezinde rüzgârlar sert estiği ve dalgaların düzensizce olduğu zamanlarda bile, zor denizlerde, kıyıdan uzakta sörf yapmayı severdi. Kumsaldaki insanlar ellerini çırparak ve onun yeteneğini öven tezahuratlarla onu izlerlerdi.


Bir gün, hindistan cevizi korusu şefi Honaka’upu Mamala’nın, karısı olmasını istediğine karar verdi. Doğal olarak, Mamala itaatkâr bir biçimde yeni kocasıyla yaşamak için Ouha’yı terk etti. İtibarını kaybettiğini düşünen Ouha sinirlendi. Önce saldırgan bir yaklaşımla Honaka’upu’yu alaşağı etmeyi denedi ancak buradan kovulmak zorunda kaldı. (Ouha'nin adı yaşadığı adaya verilmişti, bilenler bilir ünlü "LOST" dizisi bu adada çekiliyor..)

Daha sonra, yerli kadınlar, yarı tanrıyı komik duruma düşürerek, Ouha ile dalga geçtiler. Ouha bu onursuzluğu kaldıramadı. Sonuç olarak, insan formunu sonsuza dek terk etti ve Waikiki ile Koko arasındaki sahilin, büyük köpekbalığı tanrısına dönüştü.

Mamala daha sonra Honolulu denizi olarak –Ke-kai-o-Mamala- ve onun üçlü aşk ilişkisi hakkındaki şarkı ile –Honaka’upu’nun Mele’si (şarkı),- anıldı; bir kısmı şöyledir:

Akan sörf dalgalarının zirvesinden,
Gündüzün ve gecenin gözleri unutuldu.
Kou gündüzdür ve bu gece
Gözler Kou’da buluştu.

"Bu ilginç ve bize Hawaii'nin erken dönemlerinden güzel detaylar veren hikaye, Mamala'yı takip eden diğer kadın sörfçüler ve hayatları ile devam edecek. Çevirilerde yardımını esirgemeyen sevgili Arda Kaynak'a çok teşekkürler.''
Çiğdem..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder